Spinoza'nın Ahlak Öğretisi

SPİNOZA'NIN AHLAK ÖĞRETİSİ

ÇAĞATAY GÜRSES

           Spinozanın ahlak öğretisi onun varlık öğretisine dayanır. Spinoza’ya göre ahlak yasası, kaynağını doğa yasası veya Tanrı gibi objektif kaynaktan alır. Dolayısıyla insan doğa yasasına uyarak evrensel ahlaka ulaşır ve Tanrı’nın da sevgisini kazanır. Çünkü doğa yasası ile tanrı bir ve aynı şeydir.Bu görüşe Panteizm denir.Fakat doğa yasasına ulaşmak için insanın önünde aşması gereken tutku ve arzu engeli vardır. Bu engeller yalnızca aklın verdiği bilgiyle aşıla bilir. İnsanlar bilmediği şeylerin tutsağıdırlar.Bilgiden aldıkları güç sayesinde insanlar tutku ve arzularının esiri olmaktan kurtulur, hür ve erdemli olur. 

         İnsanın tüm eylemleri Deus sive Natura (doğa yani tanrı)’nın ve kendi özünün zorunluluğundan çıkar. Başka bir değişle kendi doğasının zorunluluğundan çıkar.

        Spinoza’ya göre, insan tüm güçlerine Tanrı’dan dolayı sahiptir ve insanın Tanrı’dan dolayı sahip olduğu en büyük gücü, insanı tüm diğer biraylerden ayırt edebileceğimiz yanı, kozmik düzeni düşüne bilme ve bilme gücüdür. İnsan işte bu gücü sayesinde erdemlere ulaşabilir, erdem alışkanlığı edinebilir, en yüksek iyiyi kazanabilir. İnsan için en yüksek iyi, Tanrı’nın bilgisidir. Çünkü zihnin anlayabileceği en yüksek şey tanrı’dır. Bu aynı zamanda insanın en büyük mutluluğudur daha doğrusu hoşnutluğudur.(  Spinoza,Solmaz Zelyut Hünler,Paradigma, İstanbul, Mart 2003, S.57.) Spinoza ethica’nın en son önermesinde “ beatitudo non est virtutis praemium, sed ipsa virtus”  “ hoşnutluk, erdemin ödülü değil, ama erdemin kendisidir.”  der.

     “Zihin ne kadar bu tanrısal aşktan veya hoşnutluktan zevk duyarsa o kadar anlar; yani duygular üzerinde o kadar güç sahibi olur ve kötü olan duygulara o kadar az maruz kalır"


      Spinoza, insanın kendi varlığını koruması yada sürdürmesi ifadesinden, bir insanın kendi güçlerini ve imkanlarını gerçekleştirmesini anlamaktadır. Bu bağlamda erdem, her organizmanın sahip olduğu özel imkanların açılıp gelişmesi olduğuna göre, insanın erdemli olması, “en çok insan olduğu, insani niteliklerini en fazla geliştirdiği bir duruma ulaşmış olmak demektir."(Erich Fromm, Erdem ve Mutluluk, Çev. Ayda Yörükan, İşbank. Yay., 1999, s.39 ) Bu bakımdan Spinoza’da iyi deyince, bizi kendi önümüze koyduğumuz insan doğası modeline adım adım yaklaştıracak bir araç olduğunu kesinlikle bildiğimiz her şeyi; kötü deyince de, o modele benzememizi engellediğini kesinlikle bildiğimiz her şeyi anlayacağız.(Cihan Mustafa, Spinozanın insana bakışı)

       Öte yandan Spinoza’da insanın gerçekten kendisi olabilmesi için, ne yapması gerektiğini gösteren ve böylece ona iyinin ne olduğunu öğreten akıl olmakla birlikte, erdeme ulaşmanın yolu, insanın kendi güçlerini etkin bir biçimde kullanmış olmasıdır. Böylece, güçlülük, erdem yada iyi; güçsüzlük, erdemsizlik yada kötülük ile aynı şeyi ifade eden durumlardır. Nitekim Spinoza, erdem ve güç terimlerinden aynı şeyi anladığını söyler. Ayrıca o, erdemi, sadece kendi doğasının yasaları ile tanınabilen ve bazı şeyleri gerçekleştirme gücüne sahip olan insanın özünü yada doğasını ifade eden bir durum olarak değerlendirir.
      Buna göre, Spinoza açısından erdem, insanın kendi doğasının yasalarına göre hareket etmekten başka bir şey olmadığına göre, her birey varlığını kendi özel doğasının yasalarına göre sürdürmeye çabalayacaktır. Bu nedenle, erdemin ilkesi insanın kendi varlığını sürdürme çabasıdır. Bundan daha üstün bir mutluluk düşünülemez. Böylece, Spinoza’da kendi varlığını koruyan ve bu yolda çaba gösteren her insan, erdemli bir insandır.

            Spinoza’da erdemli olmak, insan yaşamının bir gereğidir. Buna göre, insan kendi yararına olanı devamlı gözetmeli ve bunu yaşamının en temel görevi kabul etmelidir. Nitekim insan, bu eyleminin sonucunda doğal olarak mutluluğa ulaşacaktır. Ancak, buradan, mutlu olmak için erdemli olmak gerekir, gibi bir sonuç çıkarılamaz. Çünkü Spinoza’nın düşüncesine göre, mutluluk erdemli olmanın doğal bir sonucudur. Nitekim Spinoza, bu konuda şunları ifade eder: ”Mutluluk erdemin bir ödülü değil, erdemin asıl kendisidir. Ve onun sevincini biz, tutkularımızı engellemekle duymayız.   Aksine, onun sevincini duyduğumuz için tutkularımızı bastırırız.”
        Bu bağlamda Spinoza’da erdemli olmak, insan yaşamının bir gereğidir. Buna göre, insan kendi yararına olanı devamlı gözetmeli ve bunu yaşamının en temel görevi kabul etmelidir. Nitekim insan, bu eyleminin sonucunda doğal olarak mutluluğa ulaşacaktır. Ancak, buradan, mutlu olmak için erdemli olmak gerekir, gibi bir sonuç çıkarılamaz. Çünkü Spinoza’nın düşüncesine göre, mutluluk erdemli olmanın doğal bir sonucudur. Nitekim Spinoza, bu konuda şunları ifade eder: ”Mutluluk erdemin bir ödülü değil, erdemin asıl kendisidir. Ve onun sevincini biz, tutkularımızı engellemekle duymayız. Aksine, onun sevincini duyduğumuz için tutkularımızı bastırırız.”

       Öte yandan Spinoza’ya göre, “erdemli yaşama mutlak olarak aklın yönetiminde eylem yapmaktan ve gerçekte yararlı olana dayanarak kendi varlığını korumaktan başka bir şey değildir.” Böylece Spinoza, erdemli yaşama ile aklın yönetimi altında yaşama yada eylemde bulunma arasında sıkı bir bağlantı kurmaktadır. Bu arada “akla dayanan çabaların tümü de bilme çabasından başka bir şey değildir. Zihin de aklı kullanması bakımından, kendisini bilgiye götüren hiçbir şeyden başkasını yararlı olarak görmez.” Böylece Spinoza, akla büyük önem vermekte ve akla dayalı eylemlerde bulunmayı da erdemli bir yaşama olarak görmektedir. Çünkü akla dayalı eylemlerde bulunan insan, bilgiye dayanan ve bilerek eylemde bulunan insandır.
 Buna göre, Spinoza’da insan yaşamını erdemli kılan yön, onun akla dayalı, bilgiyi yaşamının temeli olarak görmesinde yatar. Akla dayalı bilgi ise, mutlak, upuygun, eksiği bulunmayan, objesini tam olarak dile getiren, açık ve seçik, doğru, zorunlu ve Tanrının özünü dile getiren bir bilgidir.45 İnsan tüm güçlerine Tanrıdan dolayı sahiptir ve insanın Tanrıdan dolayı sahip olduğu en büyük gücü, insanı tüm diğer varlıklardan ayırteden bir güçtür. Bu güç, kozmik düzeni düşünme ve bilme gücüdür. İşte insan, söz konusu bu gücü sayesinde erdeme ulaşabilir. Hatta en yüksek iyiyi elde edebilir. Çünkü, “insan zihninin en yüksek iyisi, Tanrı bilgisi ve en yüksek erdemi de Tanrı’yı bilmektir.”Ayrıca bu, insanın en büyük mutluluğudur.

Bu yüce mutluluktan haz duyarsa, o kadar anlar, yani duygular üzerinde o kadar güçlü olur ve kötü duygulardan o kadar az acı çeker…Dolayısıyla zihin bu Tanrısal sevgi yada mutluluktan haz duyduğu oranda söz konusu olumsuz duygularını kontrol altına alma gücüne sahip olur.” Böylece insan, duygularını kontrol altına aldığı için mutlu olamaz. Aksine mutluluktan haz duyduğu için duygularını kontrol altına alır. 
        Spinoza, bütün içinde yer alan tüm unsurların birbirleri ile uyumlu olduğu bir evren tablosu çizer. Ona göre, insan, tablo içinde, doğanın bir parçası olarak yaşamaktadır. Doğanın bir parçası olarak yaşamayı bilen ve benimseyen insan, erdemli insandır. Bu yaşama arttıkça insanın erdemli olması da artmaktadır. İnsanın bu sürede bilgide artmaktadır, bilgi attıkça eylemler doğaya daha çok uyacak ve böylece, insan daha çok Tanrı’ya göre yaşayacaktır. Başka bir deyişle, erdemli olacaktır. Bu erdemde yoğunlaşan insanın da yaşamdan aldığı tat ve mutluluk da artacaktır.
 Spinoza felsefesinde insanın yerini tespit etmede ele almamız gereken bir başka konuda iyi ve kötü kavramlarıdır. Nitekim Spinoza, bu konuda şunları söyler: “İyilik deyince sevincin her türünü, sevince yardımcı olan, ona götüren her şeyi ve özellikle özleme içinde yer alan her şeyi anlıyorum. Kötülük deyince de, acı ve kederin her türünü ve özellikle özlemi boşa çıkaran her şeyi anlıyorum. Çünkü biz, bir şeyi iyi olduğu için arzu etmiyoruz; o arzu ettiğimiz için iyidir. Bunun sonucu olarak nefret ettiğimiz şeyi de kötü olarak değerlendiririz.” Buna göre, her insan kendi duygulanımlarına dayanarak neyin iyi, neyin kötü olduğuna karar verebilir. Böylece bir insanın ilgileri, duyguları ve arzuları kendi dışındaki nesnelerden daha değerlidir. Çünkü insan, kendi dışındaki varlıkları bilme ve anlama gücüne sahip yegane bir varlıktır.

         Öte yandan Spinoza’da iyi olana yönelme; kötü olandan da sakınmada, aklın yönetimindeki bir yaşamın daha değerli olduğu kabul edilir. Çünkü ona göre biz, “aklın yönetiminde gelecekteki daha büyük bir iyiliği, şimdiki daha küçük bir iyiliğe, şimdiki daha küçük bir kötülüğü de, gelecekteki daha büyük bir kötülüğe tercih ederiz.” Bu düşünceleri ileri süren Spinoza, iyi olanı belirlemede yaralılık ilkesini de göz ardı etmemektedir. Nitekim o bu konu da, “iyilik denildiği zaman, kesinlikle bize yararlı olanı, bunun aksine kötülük denildiğinde ise, iyi olan bir şeye sahip olmamızı kesinlikle engelleyen şeyi anlıyorum”der. Ancak, her bireyin iyi ve kötü anlayışının farklı olması yada farklı şeyleri yararlı olarak değerlendirmesi, Spinoza’da değerlerin göreceliği problemini gündeme getirir.

ÇAĞATAY GÜRSES


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Platon Devlet 6 Kitabının İncelemesi

St.Thomas Aquinas' da Tanrı’nın Mahiyeti Hakkındaki Bilgimiz