Platon Devlet 6 Kitabının İncelemesi

Platon Devlet, 6. Kitap Üzerine

ÇAĞATAY GÜRSES

             Platon devlet kitabında hemen hemen her konuyu ele alıyor; tiranlık ve demokrasi, feminizm ve kürtaj hakkı, Homeros ve morangozluk, müzik ölçüleri ve cisimsel geometri, ölümsüzlük ve yaşamdan sonrası, bir şeyi berbat edince kendimizden nefret etmek... Ancak bütün bu sorunlar en sonunda çok önemli bir sorunun yanıtını vermeye bağlanır: Nasıl bir yaşam sürmeliyiz ? Sürdürülecek en iyi yaşam biçimi nedir ?

           Ben bu yazımda platonun sorgulamalarının bir bölümünü oluşturan Devlet'in 6. kitabını irdeleyeceğim. Bu kitapta platon Filozof un neden başa geçmesi gerektiğini, filozof un tabiyatının nasıl olması gerektiğini, devletin filozofları neden hor gördüğünü tartıştıktan sonra bir gemi analojisi yaparak bazı soruların cevaplarını bu şekilde vermeyi tercih edecek. Kitabın ilerleyen bölümlerinde Filozofların neden bozulduğundan bahsederek sofistlere eleştirilerde bulunacak. Peki bu filozofların bozulmasının nedeni devletin düzeninin bozulmasından kaynaklanıyor olabilir mi ? Peki o zaman hangi devlet düzeni filozofların bozulmasını engelliyebilir ? Filozoflar nasıl eğitilmelidir ? Bu soruları platon ayrıntılarıyla Glaukon, Adeimantos ile tartışır ve devlet 6. kitabının bizim açısından en değerli olarak görülen bölümü iyi ideası, güneş benzetmesi ve bölünmüş cizgi teorisinden söz ederek, magara alagorisinden bahsedeceği 7. kitaba başlar.

        Devlet altı, 484a ile 511e arasındaki dialogları kapsıyan bölümdür. Bu diologtan anlaşıldığı kadarıyla platon içerisinde bulunduğu toplum ve devlet yönetiminden şikayetçidir. 6. kitabında başlangıç meseleside platonun şikayetlerine bulduğu çözümdür; Filozof başa geçmeli çünkü hakikati bilen odur.

     Peki ama başa geçecek olan filozofun tabiatı nasıl olmalıdır ? işte bu soruya cevap olarak sunduğu şey gerçek filozofun bilim sever olduğunu, bir şeyi öğrenirken sıkılmayan, cesur, öğrendiğini unutmayan bir kişi olması gerektiğini söylüyor. Dolayısıyla devlet yöneticisinin de bu özelliklere sahip olması gerektiğini düşünür. Platon 487a da ideal devlet yöneticisini şöyle betimler "Bir iş üşün ki, onu iyi görebilmek için insanın yaratılıştan sağlam bir belleği,öğrenme kolaylığı, ruh üstünüğü, inceliği olacak. Bir iş ki, gerçeğin doğruluğun, yiğitliğin,tokgözlülüğün dostu olmayan aşaramaz" Bu alıntıda görüldüğü üzere ideal devlet yöneticisi olan filozofun "yaratılıştan sağlam bir belleği, öğrenme kolaylığı ve ruh üstünlüğü" olmalı.

       Bunun mümkünatından Platon devletin 5. kitabında 459a-459e arasın da bahsetmişti. Bu
bölümde ideal devletteki evliliklerin nasıl olması gerektiği tartışılmıştı. Platon üreyecek olan
çiftlerin çocuklarının da kaliteli olması için çiftlerin her birinin niteliklerinin kaliteli olması
zorunludur şartını koşar. Yani devlet 6, 487a da bahsettiği "yaratılıştan ruh üstünlüğü" bu
şekilde mümkün olacaktır.

        Platonun bahsettiği nitelikler filozofun başa geçmesi yada ideal devleti yönetmesi için
yeterli mi ?
        Adeimantos, sokrates e filozofların hiç bir işe yaramayan, kaçıklar olduğunu söylüyor. Bu itiraza
cevaben Platon içinde bulunduğu devletin durumunu anlatan bir benzetme yapar. Buna gemi
benzetmesi diyoruz.

         "Bir filoda ya da bir gemide şöyle bir şey düşün: Bütün gemicilerden daha güçlü kuvvetli
bir gemi sahibi var, ama kulağı iyi işitmiyor, gözü iyi görmüyor, denizcilikten de pek o kadar
anlamıyor. Gemicilere gelince, onlar da gemiyi sen daha iyi kullanırsin, ben daha iyi kullanırım
diye birbirine girmişler, ama hiçbiri kaptanlığın ne olduğunu bilmez, bu sanatı ne zaman, kimden
öğrendiğini söyleyemez. Üstelik bu sanatın öğrenilecek bir yanı olmadğını, vardir diyen olursa,
ağzını, burnunu dağıtacağını söyleyecek kadar ileri giderler. Bu gemiciler donatanın etrafını
alıyorlar, yakarıyorlar, dümeni bana ver diye... Her biri bir başka ağızdan sıkıştırıyor onu.
Donatan, geminin kumandasını kime verecek olsa, ötekiler onu öldürmeye ya da gemiden
sürmeye kalkıyorlar. Adamotuyla, içkiyle, daha başka şeylerle zavalli donatanı uyuşturup gemiyi
ellerine geçiriyorlar, ne var ne yok aşiriyorlar, bol bol yiyip, kafaları çekiyorlar; gemiyi de
böylesi gemiciler nasıl yürütürse öyle yürütüyorlar. Kimler donatanı sıkıştırır ya da kandırır,
kendilerine kumandayı verdirirse, onları övgülere boğuyor, büyük denizci, eşsiz kaptan, usta
gemici sayıyorlar. Kimlerin yardımı dokunmazsa, onlari da bir işe yaramaz diye kötülüyorlar. Bu
arada akillarindan bile geçmiyor ki, gerçek kaptan havayı, mevsimleri, göğü, yıldızlar, rüzgârları,
daha birçok şeyleri bilen, gemiyi bunlarla yürüten adamdır. Gemicilerin kimini razı ederek,
kimini ezerek başa geçen bu adamlar, ne gemiyi yürütme ne de baş olma sanatının öğretimle,
görgüyle edinilebileceğine inanırlar bir türlü. Gemilerde böyle kargaşalıklar olunca, gerçek
kaptanın başına gelecek nedir? Başa geçen tayfalar ona dalga, geveze, işe yaramaz, kaçık
demezler mi?"

           Bu benzetmede donatan, gemi sahibi halkı temsil ediyor, asıl kaptan ise filozofu temsil
ediyor. Bir filozof Platonun 487a da bahsettiği tüm niteliklere sahip olsa dahi halk işe yaramaz
olduğu sürece ise filozofta işe yaramaz olur. Bu sorun filozofun başa geçmesine değil, filozofun
yetişmesine de engel oluşturmaktadır. Genç filozofların bozulmasının nedenide temelde aynı
problemden kaynaklanır. 491d bölümünde bunu söyle açıklar " Bildiğimiz bir şey var:
Bitkilerde, bütün canlılarda, her tohumun her fidanın yaşama gücü ne kadar büyük olursa,
kendine uygun besini, mevsimi bulamayınca göreceği zararda o derecede büyük olur; Çünkü
kötünün iyiye zararı iyi olmayana zararından daha çoktur."


        499a bölümünde tasarladığı devletin imkansız olmadığından söz eder. "Geçmiş bütün
yüzyıllar içinde, bugün bizim gözlerimizden uzakta, yabancı bir memlekette ya da gelecek
zamanlar içinde bir defa olsun gerçek filozoflar devletin başına gelmiş veya gelecek olursa
bizimkine benzer bir devlet kurmuş, kuruyor veya kuracak, Felsefe tanrısı orada hüküm sürecek,
diyebiliriz. Çünkü,böyle bir şeyin olması imkansız değildir. Tasarladıklarımızın zorluğunu
biliyoruz ama olmayacak şeyler tasarlamıyoruz." Günmüzde de Platonik teriminin temeli olan
yaklaşımı çok net dialogun bu bölümünde görüyoruz. Gerçekleşmesi evet zor ama bizim yinede
bir idealimiz olsun ve ona ulaşmak için uğraşalım. anlamı çıkarılıyor.

Güneş benzetmesi ve Bölünmüş çizgi


           Platon buraya kadar filozofun sahip olması gereken özelliklerden, toplumun filozofa olan
bakışı gibi konulardan bahsetti, buradan itibaren de idealar kuramını anlatmaya başlıyor. Platon
için en yüksek bilgi iyi ideasıdır. Bunu anlatmak için güneş benzetmesi örneğini kullanır. Gerçek
bilgiye ulaşmamızın tek yolunun bu iyi ideasına ulaşmak olduğunu söyler. Güneş ile iyi ideasını
aynı anlamda kullanır. Çünkü güneş görmemizin asıl kaynağıdır. Güneş olmadan hiç bir şeyi
görmemiz mümkün değildir. Bu fikir 507e ile 509c arasında konuşulur. Platon, görünen
dünyadaki ışığın güneşten(iyiden) geldiğini düşünmek doğru ama güneşin ta kendisi olduğunu
düşünmek yalıştır demiştir. Gerçek güneş'e yalnızca filozoflar ulaşır. Bir kişinin iyiye ulaşması
için bir eğitimden geçmesi gerekmektedir fakat bu eğitim o kadar kolay değildir. Bu eğitim bir
tür bilinçlenmedir ve insanı uykudan uyandırmaya yarayan bir tür şiddettir. Şiddettir çünkü
karanlığa ve gölgelere alışmış insanları güneşe bakmaya zorlamak onlara acı verecektir.

        Kitabın sonlarına doğru platon bölünmüş cizgi teorisini anlatmaya başlar. Çizdiği şemada
akılla kavranır dünya ve duyularla kavranır dunya arasında bir ayrım yapar.



ÇAĞATAY GÜRSES






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Spinoza'nın Ahlak Öğretisi

St.Thomas Aquinas' da Tanrı’nın Mahiyeti Hakkındaki Bilgimiz